Bu mektup içine doğduğum Aziz Köy'ümün güzel insanlarının oluşturduğu Face'deki "Yelbeği Köyü" adlı grupta paylaşılmış bir metindir.
Son günlerdeki nahoşluğu bitirmek adına
AÇIK MEKTUP:
Saygıdeğer Grup Üyeleri;
Hasretine yandığım Sevgili Köy’ümün güzel gençleri;
Aşk Derecesinde Sevdiğim Yer’in aziz evlatları;
Konuyu bilenleri ve bilmeyenleri;
Tatlı canımın hain hasetçileri!
Beni tanımadığı halde gıyabımın haksız çekiştiricileri!
Bilmenizi isterim ki; dünyasal hayatım arzum dışında gurbete düştü. Nasibimize asla istemediğim olaylar ve çileler üşüştü.
Bari cesedim gurbette kalmasın isteyerek her güvendiğime vasiyet ettiğim o “Karamehmet Dedeciğim’in” yanına, hemen yanı başında yatmaya yer beğendiğim, özüm özüm özlediğim yerin saygıdeğer sahipleri!
Ki ben de o toprağın çocuğuyum. Yarının ne getireceği bilinmez ayrıca.
Arzu edenler okusunlar diye buraya bir anımı ve gayet iyi bildiğim birkaç olguyu aktaracağım ki vereceğinizi umduğum o kıymettar izinlerinizle…
Çünkü siz benim, kucaklaşmakla hasret kaldığım Köylülerimsiniz! Dolayısıyla hakkımda bazı gerçekleri bilmelisiniz! Başlarınızı sırf O nedenle ağrıtıyorum biliniz. Ve lütfen hoşgörünüz. Yazdıklarımı dikkatle okuyunuz; anlayınız!
***********
Köye gelişlerimden birisiydi. En az 10 sene öncesiydi. Babamla analığımı gezmeye çıkardım karşımızdaki görünen o Toros Yaylaları’na. Babam çok arzu etti; Asarlık Yaylası’na da saptık. Vakit öğle, ezan okunuyordu. Abdestimizi alıp, namaza durduk Yukarı Cami’de. İmam, “İbrahim Kurnaz” Hoca’m! Taşbaşı’nda Öğretmenlik yaptığım yıllarda kapı komşum, arkadaşım, dostum, ağabeyim, sevdiğim bir büyüğüm…
Namaz bitti çıktık dışarı… Sanıyoruz ki Hoca’m bize sahiplenecek. Eyvah…! “Sahiplenmek” de ne kelime? Hocam öyle bir soğuk davranıyor, bizleri görmezden geliyor ki, neredeyse Ora’dan kendisi kovacak! Şaşırıyorum bu duruma ama seslenmiyorum. Ben de onunla ilgilenmiyorum. Bizi tanımayan veya tanıyamayan başkaca insanlar “hoş-beş” ediyorlar bizimle Camii önünde.
Derken, Babamın asker arkadaşlarından olan “Kilci’nin Mehmet” çıkıyor devreye. Sahipleniyor bize. Davet ediyor evine. Babamla Analığım yöneliyor o yöne. Ben ise izin istiyorum, “siz gidin, ben gelmeyeyim” diye. Maksadım İbrahim Hocaya çıkışacağım az sonra. O halâ ilgisiz ama… Kilcinin Mehmet ısrar ediyor bana da. Nasıl oluyorsa oluyor bu arada? İbrahim Hocam bizi görür oluyor artık ve davranıyor. Beni bir kenara bırakın aslında Babamla da iyi arkadaş… “Olmaz, olmaz…! Haydin bizim eve gidelim” diyor bu defa..
Ben de: “Hocam! bölünelim!” diyorum. Analığımla Babam asker arkadaşlarına gitsinler. Ben de sana geleyim. Oturup bir çayını içeyim. Böylece kimse kırılmamış olsun… Ayrı ayrı uğramak için zamanımız dar.”
Dediğimi hepsi makul görüyor ve öyle yapıyoruz. Babamlar, gidiyorlar! Biz de gidiyoruz Hocamla. Yayla’nın Yukarı Camii’nin az üzerindeki Hocamın Yayla Evi’ne…
Bakıyorum evde kimse yok. Oda kapısından girdiğimiz gibi patlıyorum kapıyı da kapatıyorum. “Geç, karşıma otur” diyorum, “Hocam! “Çay may” istemem ben! İçesim de yok yiyesim de… Ancak soracaklarım var sana! Delikanlı ol; açık konuş! Dosdoğru cevap ver bana. Nedir bu halin senin!? Ve niye yapıyorsun bu tavrı bize?”
“Mehmet!” diyor, “Bıktım ben senden!”
Soruyorum kendi içimden: “Aramızda hiçbir olumsuzluk geçmemiş ki: acaba neden?”
“Yelbeğlilerden kimi görüp de seni sorsam, “….ktiret şu bilmem neyine ne yaptığımı! Soracak adam bulamadın mı sen!” diyorlar bana. Biri değil, ikisi değil, hepsi böyle… Ve seni sormaktan utanır oldum. De hadi; gerisini sen söyle!”
“Peki,” diyorum “Hocam! Sen benim kimliğimi ve kişiliğimi bilmiyor musun? Madem iyi bir dostsun ve beni sordun. Sana öyle diyenleri susturmasını bilemedin mi? Bana sövenlere hadlerini bildiremedin mi? Unutma! Bu halkın önde gelenlerindensiniz. Teşbihte hata olmaz; sözüm size değil ona: “Kel köyün, kel önderlerindensiniz.” Bu halka doğru yön vermelisiniz. Bak camide imamlık yaptın, arkanda namaz kıldık. Yakışıyor mu bu yaptığın sana ve aramızdaki dostluğa. Kaldı ki hepiniz haksızsınız. Aleyhimde yapılan yersiz ve mesnetsiz dedikodulara çanaksınız. Herkese hakkım helal! Ama iyi bil ki, yarın yevm-i Kıyamette sen ve senin gibilerin yakasında elim! Yapmayın; utanın!” dedim. Dedim diyeceğimi ve çıkıp gidecektim ki Hocam özür diledi, yumuşattı beni.
Oturup, az da sohbet ettik. Hatta bir de çayını içtik. “Allah’a emanet ol.” deyip uğurlandık.
Ülkemizin birçok yerinde yayın yapan gerek radyo gerekse Internet dergi ve gazeteleriyle yerel ve genel bazı gazetelerde makale ve muhtelif yazılarım çıkıyor. Ancak özel nedenlerim dolayısıyla bıraktım bu işi. Hatta yazdıklarımın birçoğunu da sildim; geri çektim oralardan. Internet sitesi olarak, şimdilik sadece Bozkır’ımızda yayın yapan www.Siristat.com/ sitesinde çıkıyor yazılarım. Girip bakın o siteye! Orada muhabirlik yapan bir eczacı kalfası vardır. Adı Hüseyin DUMAN. Yazdı ki bir gün bana:
“Hakkında biraz sondaj yaptım! Yaramaz adammışsın! Karı alır; karı boşarmışsın! Karı kasabı, karı tüccarıymışsın. İçkiden kumardan başını kaldırmazmışsın! Zaten seni de bu yüzden atmışlar Avukatlıktan! Üstelik sahtekar bir dindarmışsın. Dindar görünmek için hacca falan gitmişsin! Seninle münasebetim olamaz benim.”
Nitekim alâkayı kesti benimle. Ama yine de aferin O’na! Delikanlı çocukmuş vesselam! Açıkça ve mertçe söyledi en azından. Lakin bir konu var eklemem gereken: Yukarı paragrafta Hüseyin DUMRU kardeşimizin şahsına atfen özetlediğimiz sözlerin hepsi kendinden sadır olmamıştır. Bazıları başkaca ve benzeri kimselerin sözleridir. Söz uzamasın diye kendisine nispet edilerek anlatılmıştır. Bazıları da O’nun sözlerinden çıkarımlarımdır. O’nun söylediği ise sadece: “Hakkında biraz sondaj yaptım! İçkiden, kumardan başını kaldırmazmışsın! Zaten seni de bu yüzden atmışlar Avukatlıktan!” biçiminde olanıdır.
Köye varışlarımda birçoğunuzda gözlemlediğim jest ve mimikler, bakışlarla işaretler, davranışlar ve yüzlerdeki ifadeler net olarak yukarıda anlattıklarımın doğruluğunu kanıtlar her defasında bana. Beni görünce nevri dönenler; kaş göz işareti yapanlar, bir selamı çok görenler hep aynı yönü işaretlerler. Face Grubumuzdaki tutumlar da aynı… Ki bir çoğunuz arkadaşlık davetimi kabul etmediğiniz gibi Face editörlerine şikayet ettiniz beni. Davet yolladığım için yani. Ve davet yollamamı engellettiniz.
Bu noktada önemle belirtmeliyim ki:
En güçlü beyinsel yeteneklerimden birisi de olayları iyi gözlemlemek, olguları derinlemesine tahlil edebilmek, sonuç olarak beyinlerin içini ve akılların gerisini son derece iyi okumaktır. Bu özel bir yetenektir bende. Ukalalık ve kendini övmek veya kanıtlama gayreti sanılmaz ve sayılmazsa ama…. Ki ben de ben de bir kulum ve bir insan… Zaaflarıyla acıları olan…
Ki: Ahmet BÜLBÜL Kardeşimize de teşekkür ediyorum. Özellikle, bunları açıklama fırsatı verip, gereği duyurduğu için bana.
Oysa hayatımın her döneminde hak ve haklının arkasında durdum sadece. Elimden geldiğince ve aklımın erdiğince… Keseme değil insana ve insanlığa hizmet etmeye çabalayıp durdum kendimce. Yalan söylemedim, sahtekarlık yapmadım, kimsenin karısına kızına yan gözle bakmadım! Mevkii makam peşinde olmadım, dümen dolap çevirmedim. Bilmem neler gibi kıvırmadım. Her daim mert oldum. İçim dışım bir oldu. Gayet açık bir hayat yaşadım. İyimi de kötümü de kimseden saklamadım. Her ne yaptıysam her birine sahiplendim. Onun bunun gibi, gizli saklı olarak, “bilmem neler yapıp, ne herzeler yiyip de “mürailik=ikiyüzlülük, içtensizlik, riyakarlık ve samimiyetsizlik ” yapmadım. Buna rağmen yakındığım konuların ortaya çıkışına neden olan o kötü kokular en yakınımdakilerden çıktı hep. Bu hususu da gayet iyi bilirim.
Bunlara bağlı olarak şunları da yazmalıyım ki: Sigara içmem, içki kullanmam! Piyango bileti dahi alıp, asla “Enayi Vergisi” ödemem. Hayatımda bir defa toto oynadım. Oynadığım kumarın hepsi budur; bu kadardır... Sonuç olarak paramı israf etmem lâkin gereken yere harcamaktan kaçınmam. Mütevazı bir hayatı severim. Bolluğu da gördüm; darlığı da. Ancak yaşam şeklimi asla değiştirmedim değiştirmem de... Ben bir öğretmenim ve öğretmen gibi yaşadım. Parasal anlamda yani. Fakat asla iyi bir öğretmen olamadım! Hep vasattım, vasat kaldım. Ancak Avukatlıkta oldukça başarılıydım. Ne var ki o mesleği sevmedim sevemedim. Sonuçta terk ettim Avukatlığı. Şimdilik sadece kitap yazımıyla meşgulüm.
Fazla evlenip boşanmak konusuna gelince tek sözüm şudur:
Hırsızlık yapmadım, arsızlık yapmadım. Harama bakmadım, haram para yemedim. Alacağıma vereceğime son derece sadık oldum. Herkes namusundan emin oldu yanımda. Allah yine nasip etmesin ama karımı yine boşar da birisinin kapısına varırsam ve arzu etmezse beni iş kapanır. Bu durum kimi ne ilgilendirir? Dileyen alır, dileyen almaz beni. Bundan kime ne? Kapısına vardığım veya varacağım adam konuşsun; öyle ya..!Varırsam ama...
Ayrıca bu yazdıklarım kendimi övmek ve savunmak maksatlı değildir. Açık yaşayan bir kimse ve açık sözlü oluşumun neticesidir. Var ise alınacak bir hisse okuyanlar alsın diyedir.
Sözü uzatmayalım bitsin!
Gerek gurbeti, gerek özel yaşantımdaki bu çalkantıları asla istemedim. Ve çok yordu bunlar beni. Emek ve enerjimin çoğunu heba edip götürdü. Ne diyeyim? Sebep olanların sebep direkleri yıkılsın!
Lütfen birbirimizi daha iyi tanıyalım, daha iyi anlayalım! Daha saygılı olalım birbirimize! Olaylara daha geniş bakalım...
Hepinizi ve hepimizi Allah’a emanet ediyorum!
Saygı, sevgi, selam ve özlemlerimi iletiyorum!
Mehmet DURAN (Züfranın Meymet)